24 Eylül 2011 Cumartesi

Biçare..

Her insanın yerli yersiz korkuları vardır. Şunu yaşamaktan çok korkarım der. Bu arada korku demişken öyle böcek sürüngen o bu şu değil… Psikolojik korkular beklide bilmiyorum. Adını koyabilecek bir merci değilim elbette. Ama değişik bir korku bu. İnsanın kendi ruhuna verdiği hesapta denilebilir belki. Bilmiyorum artık.  Ama benimde böyle korkularım var…

Evet ama öyle yalnızlıktan sessizlikten karanlıktan falanda değil. Bunların hepsinin bir çaresi var. Yalnızsan  ulaşırsın birine bu çok basit. Sevgili ise istemediğin kişiler tonla..  Sessizlikte digital dünya buna çare olur.  Karanlıkta ışık. Hepsinin elinin altında duran bir çaresi var elbette. Çaresi olmayan tek korkuyu yaşıyorum son zamanalarda.. Çaresizlik..

Benim korkumun adı tamamen çaresizlik..

En uç konulardan bile öyle kolay sıyrılıyorum ki ben bile şaşırıyorum bazen. Ama olay bitiminde ya öyle olsaydı napardım diye konuşuyor ders alıyorum her defasında . Hani öyleki en kötü durumda bile çaresiz hissetmiyorum kendimi. Tek başına bir dünya gibi hissediyorum kendimi o anlarda ve çok kolay kalkabiliyorum üstesinden. Beklide böyle bir strateji izlediğim için çaresiz kalmıyorum. Yoksa o bu şu falan filan kimler kimler içinde düşünmem gerekecek. Çık işin içinden çıkabilecekmisin..  Belkide benim şansım. Ama bu güne kadar son günler hariç hiç kendimi çaresiz hissetmemiştim.

Her şeyin bir çaresi olduğuna inanan ve buna inancını sürdüren ben öyle bir tongaya düşüyorum ki. Elim kolum bağlı.. Bunu ilk defa yaşadığım için beklide çok afalladım.

Çaresizliğim o bu şu abuk sabuk keyfi yada işle alakalıda değil…

Hayat üniversitesinde veremediğim tek ders’ten vuruyor beni zaman.

Aşk..

Her şeye karşı gelebilirim şu evrende. Her şeyi en yakın zamanda çözebilirim. Hatta benim bir sözüm vardı”bir şey yapacaksan hemen yap; hemen yap ki hata yaparsan şayet düzeltmen için zaman kalsın” gibisinden. Yani o derece başlangıçta bile yol açıyorum kendime.  Her olayın A – B – C – D planlarını daha merhaba demeden çıkarıyorum ortaya.

Ama çok gariptir ki. Hayatını vermeye hazır olduğun, onsuz yapamayacağını düşündüğün, onu dünyanın üzerinde tuttuğun,  çok sevdiğin, ömrüm diyebileceğin, hayatını paylaşabileceğini düşündüğün dünyadaki tek varlık olan sevdiğin insanın seni sevmemesi yada hoşlanmaması durumunda öyle bir çaresiz kalıyorsun ki anlatamam..

O öyle bir çaresizlik ki. Düşünceler şöyle gelişiyor o an;

 Sen onu seviyorsun. Bu belli. Eee sen onu seviyorsan o gerçektende bir melek. Buda aşikar. Ama senin sevdiğin kişi seni o kapsamda düşünemiyor. Hayatına sokamıyor seni… “Peki ya sen napıcaksın; “ diye sorduğumda bir çaresizlik daha vuruyor beynime en derinden.

Ne mi yapacaksın. Hiçbişey.. yapamazsın ki bir şey ne yapacaksın sövecekmisin  yakışmaz sana hem ne diye sövesin ki. Eee kızacakmısın yok artık ne hakkın var kızmaya. Ya hiçbişey yapmadan olur mu Al kaçır bari diyeceksin. De neyi kaçırıyorsun eskide kaldı o kaçırılmış aşklar. Hem ne diye kaçırıyorsun paşa paşa gelmedikten sonra. Seni sevmedikten sonra. Onla olamayacağını bilmedikten sonra. Sana birkez olsun içten gülmedikten sonra. Al kaçır hadi. Hatta kimseler bulamasın diye en büyük dağın en yüksek yerine çıkar.. ne fayda??????  Hiçbirşey geçmez eline..  Ve kusura bakma çocuk hiçbirşey yapamazsın bu konuda. Çaresiz kaldın sen çocuk. İkinci kez yenildin sen. Bitti. Yoksun artık. Öldün…

Birde bunun başka bir boyutu varki o tabiri caizse “yürek dağlar”…

O senin hayatının anlamı başka birini düşünüyorsa hala. Bu işte senin öldüğün andır. Bu safhada konuşacak da yazacakta tek kelimen kalmamıştır. Saygı duymaktan başka….


İşte ben böyle bir çaresizlik yaşadım. Bu benim için ilk’ti gerçekten. Hiç duygusal yönden bu kadar çaresiz hissetmemiştim kendimi. Reddedenlerde olmuştu hayatımda ama reddettiklerim daha fazlaydı. Reddedenler konusunda aşık olduklarımda bana bunu hiç yaşatmamıştı. Zaten öyle tabiri dogru ise “ota boka” aşık olan bir yanımda yoktu benim. Ben aşık olduysam birine o gerçekten aşık olunası sevilesi bir insandır. Ve ben birine aşık olduysam onun adı aşktır. Aşk kalır..  Sevgiyi iliklerine kadar hak eden bir insandır o ki. Ben aşık olmuşum ona. Yoksa hadi aşık olayım diye çıkmıyorum sokağa…

Bunları düşündüğümde de içinden çıkılmaz bir çaresizlik ile karşılaşıyorum tmm sevilesi aşık olunası diyorsun onu hala üstün olarak görüyorsun. Peki o zaman onun mutluluğunu istemezmisin? İşte bittiğim ve çaresiz kaldığım an… 

 Ben ki onun adını bir başkasının yanında gördüğümde bile o kişiyi mercekten geçiriyorum en ince ayrıntısına kadar. Benki onu bir başka yerde oldugunda o yeri kıskanıyorum. Benki.. benki.. benki… ! Gel görelim ki şimdi mutlulugunu istemezmisin sorusu beynimde. Tamam ister elbet insan ama. Ben o kadar büyüyemedim… Hiç kimse kusura bakmasın!

Bu şekilde değişik değişik çaresizliklerim dolaşıyor beynimde. Ve ben ne kadar karşı koymaya çalışsam da her defasında yeniliyorum ona. Benim hiç sevmediğim “zaman kavramı” belki bu konuda bana yardımcı olur. Yoksa ben zaman kavramını da yitireceğim….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder