6 Ekim 2011 Perşembe

Penceremin Önündeki de Kim?

 Bu yazıyı yılın başlarında ilk yazıldıgında okumuştum. O zaman da çok keyif almıştım. Şimdi oldugu gibi. Gün içerisinde birden çark ettim yazan kişinin blogunda onlarca yazısı olmasına ragmen neden bu aklıma geldi. Onu düşünürken yeniden okudum yazıyı. Anladım ki bu yazıda düşüncelerimin telafuzu var. Ruh halimin yansıması var... Onlarca yazıdan "Penceremin Önündeki de Kim" yazısını öne çıkaran tek şey bu idi... Blogun diğer yazılarını okumak isterseniz yazının altında alıntı linki bulunmaktadır.  

 

                                                                                                   Falstaff

 

 

Penceremin Önündeki de Kim???

Şimdi sakinlik var üstümde. Oturmuş bir köşeye odamdaki pencereden insanlara bakıyorum. Bir sürü kişi gelip geçiyor penceremden. Bir çoğuna dikkat bile etmiyorum. Orada olduğunu fark etmiyorum. Eminim ki onlarda benim farkıma varamamışlardır.

Aniden birine takılıyor gözüm. Bana çok tanıdık gelen bir tarafı var... Dikkatlice izliyorum, bütün dikkatim onda. Nereden tanıdık geliyor? Nerede görmüştüm ben bu kişiyi??? Hayatım boyunca gözlerinin içine baktığım insanları tekrar gördüğümde mutlaka hatırlardım. Bazen zaman alırdı nerede gördüğüm, nereden hatırladığım. Hafızamı zorlar mutlaka bulurdum nerede gördüğümü.

Yine zorluyorum nerede görmüştüm ki ben bu kişiyi? Mutlaka çıkaracağım, biraz daha dikkatli izlersem tamamdır. Yüzünde hep bir gülümseme var. Kalabalık bir ortamın içinde, mutlu gibi de görünüyor. Ama hayır ters olan bir şey var sadece mutlu görünebilen biri.

Gözlerine bakıyorum, tanıyabileceğim tek nokta olduğu için ama baktığımda ki o his çok tanıdık geliyor, içini görüyor gibiyim. Çok büyük şeyler saklıyor yüreğinin derinliklerinde. Acı çekmiş zamanında. Hemde fazlasıyla ama sarmış yaralarını, onlarla yaşamayı öğrenmiş gibi. Çok şeyler yaşamış biri hayatın hep öğreteceği şeyler vardır ama o bir çoğunu öğrenmiş ya da dersini almış gibi. Çünkü içine bakmayı bırakıp kendine baktığımda gayet dik durabiliyor.

Acıdan daha fazla özlem var içinde. Hep bir şeyi bekler gibi ya da birini orasını anlayamıyorum. Sadece özlemle dolu ve sesli bir şekilde söyleyemeyen biri. Özlemek zayıflık gibi gelir bana. Bende özlemezdim insanları başlarda çünkü özlersem hep eksik kalacağımdan korkardım. Sanırım o da aynı şeyi düşündüğünden dolayı içinde bununla ilgili bir karmaşası var.

Bir an bir hareketlilik oluyor etrafında oda ayak uydurmaya çalışıyor fakat zorlanır gibi ya da zorla yapıyor bazı şeyleri. İstemeden... Yapması gereken belli, ne yapıyor bu orada, neden hala duruyor ki. İçinden bir ses ona durmasını söylüyor anlaşıldı.

Bırak artık düşüncelerine bakmayı, tanıyorsan çıkar artık. Tanımak böyle uzun sürdüğünde daha fazla deliriyorum. Ama alamıyorum kendimi onun düşünceleri ile boğuştuğunu görmekten. Sıkışmış, her şeyden sıkılmış biri. Mutlu görünmesinin sebebi de bu. Sadece mutlu hissetmek istediği için gülümsüyor etrafına...

Ve tanıdım en sonunda... Bu kadar zor olmamalıydı bu bilindik yüzün kime ait olduğunu bilmek, aynaya baktığımda gördüğüm kişiyi tanımak...

Hiddenglaze

http://hiddenglaze.blogspot.com/2011/01/penceremin-onundeki-de-kim.html

İnce Sızı

Gün geliyor öyle bir daralıyor ki insan.. Kaçmak istiyor uzaklara.. Yokolmak istiyor. Unutmak istiyor geride kalmış herşeyi.. Unutmak istiyor istemesine de, Unutmaya çalışırken düşünmeme ihtimali yokki.. Çaresiz..

Birini unutmaya çalıştıgımda elbetteki başarabiliyorum. Yeterki o nu isteyeyim. Ama unutmak zorunda oldugum kişiler öyle bir içimi acıtıyor ki. yok böyle bişey..

Hayatın devam ediyor.. Olaylar iş arkadaş o bu şu. herşey çok güzel espriler havada dans ediyor derken bir göz kayması bir boşluk ince, incecik bir boşluk. O an aklına ne gelirse artık. onunla orda oldugun anlar. olma ihtimali vs. bütün yollar bir anda ona çıkıyor . O anki içindeki ince sızı varya.. Hani tahrip gücü yüksek silahlar mı dersin. Psikolojik oyunlardan oluşan saçmalıklar mı dersin. kötü gelişen olaylar mı dersin. uzaktaki akrabaya duyulan özlem mi dersin. vesaire vesaire vesaire... hiçbir varyasyon o sızıdan daha fazla yaralamıyor insanı.

O an duruyor kalıyorsun. O an dünya duruyor. Zaman vefasız olsada beden donuyor. Bitiyor o an tüm güzellikler düğümleniyor bogazına tüm sözler. Kitleniyorsun o an. Kalıyorsun öyle çaresizce..

Düşünüyorsun onca seni seven kalabalıgın içinde. Çevrendekiler senin için yanıp tutuşurken sen onlara bile gereken saygıyı gösteremiyorsun. O ince sızı nın açtıgı yara öyle derinlerde ki girdiğinde öyle kolay kolay çıkamıyorsun...

Susuyor kalıyorsun.. ve o çaresizlikten kurtulmak için üç yol çıkıyor karşına..

İnceden onu hatırlatan bi şarkı mırıldanarak zamana ayak uydurmak..

Onu unutman gerektiğinin altını çizerek düşünmek..

Ağlamak... için için...



||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||

Asma suratını' deme be kadın,
Ne değişir?

Yine,
İstanbul'daki asma köprüler gibi,
Asma gülücükler iliştiririm yüzüme;
Ve gözlerimin altından binlerce Marmara akıtırım...

Şu Orhan Veli'ninde alacağı olsun...
Serde erkeklik varmış; ağlanmazmış...! !